26 Şubat 2009 Perşembe

.devasa bir erkek kardeş nasıl dövülür.

bayanlar için basketçi erkek kardeş dövme taktikleri[20dk. önce denenmiştir]; mızmızcılık+sert nesne.
o sinir ettikçe, siz sesini bastırdıkça, o ilk yumruğu kolunuza attığında ve kafanızı rafa gecirdiğinde; aa ablanı dövüyorsun, gücünü gösteriyorsun, acımıyorsun, ben senin yarın kadarım, hiç umrunda değilim, hep beni kırıyorsun, nefes alamıyorum başlıkları altında duygu sömürüsü yapıp, o duygusal boşlukta sallanırken hemen kapının arkasında ki demir bir sopaya uzanıp, o anlayamadan bacaklarına yada istediğiniz yere, aralıksız sertçe indirip, çığlık atmasına izin verip, gözlerindeki şimdi boku yedin abla nefretini görüp, o ağır bedenini kaldırana kadar odasındaki bir postere elinizi atıp-koşup-söküp-parçalayıp kendinizi odanıza kitlemelisiniz. bağırır, canı yanmıştır, bacakları ve kolları benim alnımın morardığı gibi morarmıştır. sinirden eline geleni atar, kırar... bütün bunlar üzerine akşam eve gelecek olan baba sırf kendi siniri için eşyalara zarar veridiğinden oğluna ceza verecektir. zafer ablalarındır! haaaah!

demir sopada taa iğneada yıllarından kalma plaj şemsiyesinin ayağı. iğneada yıllarından beri boyumdan uzun sopayla baranın üzerinde kimbilir neler denedim. ama o artık kocaman. hep vurkaç yapmak zorundayım ve eski tadı olmuyor ama, kitlediğim kapının arkadasından onun sinirli, çıldırmış ve elinden hiçbirşey gelmeyen sesini duymakta apayrı bir haz veriyor. şimdi gidip alnıma yeniden buz koyiyim. daha aynaya bakmadım. şişlik yok ama dokundukça acıyor.

23 Şubat 2009 Pazartesi

.kaname senpai.


20 Şubat 2009 Cuma

.koh samui.

hareket edemiyorum. gerçekten.
.

başucumda yakmadığım ayarlanabilir bir okuma lambası vardı. hemen yanında ki küçük kırmızı lambadan yumuşak ve hafif bir ışık yayılıyordu.

uykuya dalarken bir uzay gemisinde olduğumu düşlemeye başladım. sanki uzak bir gezegene yolculuğa çıkmıştım.

bu tür düşler kuran sadece benmiyim bilmiyorum. şimdiye kadar kimseye bunlardan bahsetmedim. işin aslı şu ki büyümem, yetişkin olmam hayal kurma oyununu hiçbir zaman engellemedi. bu gidişle, bu oyundan vazgeçebileceğimi yada bunun bir şekilde sona erebileceğini de hiç sanmıyorum. detaylarını ince ince düşlemiş olduğum genel bir uyku öncesi halim vardır: yüksek teknolojinin egemen olduğu bir ortamda hızlı bir yarış. bu yarış hayali bir kaç gün sürebilir. hatta bir haftayı bile bulabilir. hemde hiç durmadan. uykuya daldığımda aracım otomotik pilota geçip beni finiş çizgisine götürmeye devam eder. otomatik pilot, yarış devam ederken benim nasıl uyuyakaldığıma bahane yaratmak için yarattığım bir şeydir. her detayın ince düşünülüp belirli bir mantık zincirine oturması gerekir. örneğin yarışta kullandığım aracın formula bir arabası olması olanaksızdır. çünkü formula bir'in içinde uyunabilecek yeterli alan yoktur. detayların planlanmasında gerçekçi olmak gerekir.

yarış işte... bazen kaznır, bazen kaybederim. kaybediyorsam uykuya rahat dalabilmek için küçük hileler yapma zamanı gelmiştir. birden kestirme bir yok bulur zaman kazanıveririm yada yeteneklerime güvenir, virajları diğer yarışçılardan daha hızlı almaya başlarım. kaybetmekten sıyırmak uykuya geçiş için gerekli kapıyı açar.

şu anki hayalim içinse tetik vazifesini sanırım o küçük kırmızı lamba gördü. herkes çok iyi bilirki, içerisi hafifçe kırmızı bir ışıkla aydınlatılmamış bir uzay gemisi olamaz. ışık ve herşey -kullanışlı tasarlanmış bir dar kuşet, trenin çıkardığı monoton ve güçlü ses, içimi kaplayan macera duygusu- uzay gemisi için tamamlayıcı bir detay oluverdiler.

uykuya dalrken, tarama cihazlarım yeni gezegenin yüzeyindeki yabanı hayat formlarını aramaya başlamışlardı bile. sanırım jüpiter'e gelmiştik. o tür bulutlu mavi bir gezegen. batik boyama tişörtler gibi hare hare...

.
richard

9 Şubat 2009 Pazartesi

.04:21.



bu gece yeniden breath ve lost in translation izledim. ikisininde dudaklarımı nasıl ısırttığını unutmuşum. özellikle lost in translation.


ve şimdi beirut.
ve ne olur. bir gram uyku!
 
 
Copyright © seiya
Blogger Templates by BloggerThemes Design by Diovo.com